Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda düzenlenen ’44’üncü Vilayet Müftüleri İstişare Toplantısı’nda konuştu. Yılmaz, dijitalleşmenin baş döndürücü süratle hayatları dönüştürdüğü bir devirde yaşadıklarını belirterek, “Bu dijital dönüşümün pek çok imkanından yararlanıyoruz. Lakin bir yandan da özendirdiği hayat şeklinin haz, tüketim ve kişiselleşme üzerine kurgulandığını gözlemliyoruz. Toplumsal medya, isminin bilakis insanları asosyal hale getiren tesirleri ile karşımızdadır. Maalesef bu durumdan aile yapımız da derinden etkileniyor. Bu süreçte, kadim aile yapısını gaye alan kıymetlerin içinin boşaltılması ve faziletlerin yok sayılması üzere gayretlerin, aslında tüm insanlığın geleceğini tehdit ettiğini çok daha net bir halde görmekteyiz. Gerçek hayatla bağlar koptukça ilgiler sanallaşıyor ve hatta kimi vakit insanların en yakın dostu telefon ekranları, internet mecraları oluyor. Dünyanın başka ucundaki beşerlerle bağlantı kurarken, tıpkı sofraya oturan anne baba, eş ve çocuklar birbirinden gitgide uzaklaşabiliyor. Halbuki yüz yüze alakanın yerini hiçbir irtibat tutamaz” dedi. Yılmaz, çevrim içi yolların ve metotların yeri geldiğinde kullanılacağını belirterek, “Camilerimizin oluşturduğu bu manevi atmosferi öbür hiçbir medyanın, hiçbir ortamın ikame edemeyeceğini de bilmemiz gerekir” diye konuştu.
‘BAĞIMLILIKLA ÇABA BÜYÜK EHEMMİYET TAŞIMAKTA’
En temel gayretlerinin, ‘dirençli aile, dirençli toplum’ uğraşı olduğunu kaydeden Yılmaz, “Her müftümüzden bulunduğu yerde aileye yönelik rehberlik çalışmalarını birinci öncelik haline getirmesini bekliyoruz. Unutmayalım ki aile, toplumun temel taşıdır. Aile kurumunun yerine ikame edilecek hiçbir toplumsal yapı yoktur. Şayet aile çökerse, toplum da çöker. Gençlerimizde ziyanlı alışkanlıklar ve tehlikeli akımlara karşı şuur ve farkındalık oluşturmak tekrar bu açıdan en temel önceliklerden birisidir. Uyuşturucu başta olmak üzere her türlü bağımlılıkla uğraş çok büyük değer taşımaktadır” diye konuştu.
‘İSLAMOFOBİ, BİR AYRIŞTIRMA VE BÖLME ÇABASIDIR’
Bugün dünyada İslam’a ve Müslümanlara karşı İslam tersi akımlarla büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü aktaran Yılmaz, “‘İslamofobi’ ismi altında global bir nefret lisanı oluşturuluyor. ‘Düşünce hürriyeti’ ismi altında kutsallarımıza saldırılıyor. ‘Fikir hürriyeti’ ismi altında kutsallarımıza saldırılması hiçbir halde yasal görülemez. Nasıl ki biz herkesin kutsalına hürmet gösteriyorsak, hakaret etmiyorsak, diğerlerinin da bizim kutsallarımıza tıpkı saygıyı göstermesini bekliyoruz. Bu lisan, yalnızca İslam’ı maksat almakla kalmıyor; insanlığın ortak pahalarını, barışı, kardeşliği ve müsamahayı de tehdit ediyor. Yabancı düşmanlığından ırkçı telaffuzlara kadar uzanan bu fitne hareketine karşı, hepimize fakat bilhassa sizlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Unutmayalım ki İslamofobi yalnızca bir nefret kampanyası değil; birebir vakitte bir ayrıştırma ve bölme çabasıdır” dedi.
‘SURİYE FARKLI BİR PERİYODA GİRMİŞTİR’
Ardından Suriye’deki gelişmelere değinen Yılmaz, “Suriye’deki otoriter rejimden kaçarak ülkemize sığınan milyonlarca mazlumun, inançlı ve onurlu bir biçimde kendi topraklarına dönebilmesi için izlediğimiz insani ve vicdani siyaset, tüm dünyaya örnek olacak niteliktedir. Tarihin yanlışsız tarafında durduğumuz da son günlerde yaşadığımız gelişmelerle ortaya çıkmıştır, sabredenler zafere kavuşmuşlardır. Çok şükür Suriye halkının büyük gayreti ile Suriye bugün farklı bir periyoda girmiştir. Bugün de huzurun ve barışın hakim olduğu, farklı din ve mezhep mensuplarıyla farklı etnik kümelerin yan yana yaşadığı ve komşuları için istikrarsızlık üretmeyen bir Suriye tesis edilmesini dilek ediyoruz” diye konuştu.
‘BUNA KARŞI ÇOK UYANIK OLMAMIZ LAZIM’
Suriye’nin kendi içinde huzuru yakaladığını, bölgenin de huzuruna katkısı olan bir Suriye istek ettiklerini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
“Birileri Suriye’deki insanları yine çatıştırmaya uğraş edebilir, dışarıdan tesirlerle tekrar beşerler ortasında bir çatışma ortamı oluşturmaya uğraş edebilir; buna karşı çok uyanık olmamız lazım. Hangi dinden olursa olsun, hangi mezhepten, hangi etnik kimlikten olursa olsun bütün Suriyelilerin barış içinde, huzur içinde yaşadığı bir siyasi yapının bir an evvel teşekkül etmesini temenni ediyoruz ve Türkiye olarak da bunun için her türlü çabası göstermeye devam edeceğiz. 12 yıl ortadan sonra Şam Büyükelçiliğimizde dalgalanan bayrağımız bölgede barış ve iş birliğini tesis etme tarafındaki kararlılığımızı göstermektedir. Bizler, Cumhurbaşkanımızın sıkça söz ettiği üzere, ‘Adaleti yalnızca kendi milletimiz için değil, tüm mazlumlar için savunmakla mükellefiz.’ Türkiye olarak yeni devirde de Suriye halkının yanında olmayı sürdüreceğiz. Gereksinim duydukları her mevzuda Suriyeli kardeşlerimize gereken takviyesi vereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti olarak mazlum Filistin halkının da yanındayız, olmaya devam edeceğiz. Gazze’deki soykırımın durması ve kalıcı barışa giden yolun açılması için de elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.” (DHA)