Hürriyet köşe müelliflerinden Fatih Çekirge köşesine taşıdığı Atina seyahatinde başına gelenleri kaleme aldı. Atina seyahatinde cüzdanını kaybeden Çekirge, aldığı sürpriz telefonla şaşkına döndüğünü kaleme aldı.
Gazeteci Fatih Çekirge yaptığı Atina seyahatinde cüzdanını kaybetti. Cüzdanı bulan Türk vatandaş konsolosluğa teslim etti. Gazeteci Çekirge, yaşadığı olayı şöyle yazdı:
Atina’ya gidip de Plaka dahil kenti gezmeden olur mu? Çabucak bisikletlere atlıyoruz. Atina sokakları. Ve Akrapol… Plaka’da bir kafeye oturuyoruz. Elimi bel çantama bir atıyorum ki eyvah, cüzdan yok. Şok. Şok…
Pasaport, kimlik, para… Vurgun yemiş üzere oluyorum. Teknede unuttuk kanısıyla Ela bir taksiye atlıyor ve tekneye geçiyor. Karşılık makus. Çanta yok. Çaresiz dönüyorum. Büyük bir kederle “Gezi buraya kadarmış” diyerek yatıyoruz. Lakin uyku yok doğal.
Ertesi sabah “Acaba uçakla Türkiye’ye dönsem, pasaport işini çözsem” üzere umutsuz fikirlere dalmışken, telefonum çalıyor. Bakıyorum Yunanistan numarası.
– Alo.
– Fatih Çekirge’yle mi görüşüyoruz?
– Evet benim.
– Efendim biz sizi Türkiye’nin Pire Başkonsolosluğu’ndan arıyoruz.
Ben “Allah Allah sanki ne oldu?” diye düşünürken karşıdaki ses:
– Fatih Bey cüzdanınızı kaybettiniz mi?
Şaşkınım…Şaşkınım. Şaşşşşşş-kınım…
– Evet dün kaybettik.
– Cüzdanınızı bulup bize teslim ettiler.
İnanamıyorum. Koca Atina’da ben cüzdanı düşürüyorum. Birisi bulup konsolosluğa getiriyor. Olacak şey değil.
Meğerse bulan kişinin bir Türk arkadaşı varmış. Kimlikteki Ayyıldız’ı görünce (kurban olduğum Ayyıldız) Türk arkadaşını arıyor. O da durumu konsolosluğa bildiriyor.
Rüyamda görsem inanmam. Sevinç, memnunluk, heyecan. Uzatmayalım. Helal paraymış. Cüzdanı alıyoruz. Natürel bulan gence de bir ikramımız oluyor. Ve elbette Atina Büyükelçimiz Burak Özügergin’e çok teşekkür. Burak eski dost. Başarılı bir diplomat. Ankara ile Atina ortasındaki bu denli krize ve çetrefilli soruna karşın çok yeterli işler yaptı. Sonuçta bizim Adriyatik gezisi devam ediyor. O akşam cüzdanın gururuna şahane bir kırmızı şarapla süper bir yemek yiyoruz. Yolumuz uzun. Maceralarımız, fırtınalarımız, tabiatın süper dekorları, yeni denizci dostlukları, Homeros’un efsane adaları daha da uzun… Bir sayfaya da sığacak üzere değil. Devamı kitaba kalıyor…