Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) siyaset sahnesine çıktığında partinin vitrininde Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener isimleri de vardı. Bu isimler ortasında sırf bir kişinin partiyle bağı kopmadı, o da Bülent Arınç. Yarım asırlık siyasi hayatında TBMM Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, beş devir milletvekiliği yapan Arınç’ın AKP üyeliği devam ediyor, lakin vakit zaman yaptığı çıkışlarla partisini eleştirmekten de geri durmuyor.
Şimdilerde Ankara’daki ofisinde türel danışmanlık ve arabulucuk hizmeti veren Arınç, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü defa aday olabileceğini düşünen Arınç, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde ben Sayın Erdoğan’ın seçimi kazanmaya çok yakın olduğunu görüyorum” diyor. Arınç, ancak “Çok sıkıntı bir seçim olduğunu söylemeli” diye de ekliyor. Resmi enflasyonun yüzde 80, gayrı resmisinin 180 olduğunu söz eden Arınç, muhalefetin ise “bu dağınıklıkla giderse cumhurbaşkanlığı seçiminden sonuç alamayacağını” savunuyor. Arınç, Kılıçdaroğlu’nun eforlarının başka başkanlar tarafından desteklenmediğini söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bağlantısını de “Bizim dava arkadaşlığımızı, diğerlerinin mafya başkanlarıyla yahut hata örgütü önderleriyle bir ortadaki fotoğraflarına bakarak değerlendirmeyin” diyor.
Arınç’a AKP’nin seçimi kazanıp kazanamayacağından İmamoğlu’nun ceza alması ve HDP’nin kapatılma istemiyle açılan davaya dek yönelttiğimiz sorular ve karşılıkları:
-DW Türkçe: Partinizin ve içinde bulunduğu ittifakın mevcut politik atmosferdeki hali ile seçime girmesi halinde nasıl bir sonuç elde edeceğini bekliyorsunuz?
Bülent Arınç: AK Parti birinci seçimine 2002’den 2015’e kadar eski, 2018’den sonra yeni sistemde seçimlerde birinci parti hüviyetini korudu. Yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve ittifaklarda durum farklı cereyan etti. Şimdi milletvekili seçimi ittifaklar içerisinde olabiliyor. Bu seçimde Haziran ayının uygun bir tarih olmadığı anlaşıldı. Ben buna tarihlerin uyuşmaması sebebiyle erkene alınmış bir seçim olarak bakıyorum. Tahminen ikincisi de şu olabilir, sayın Cumhurbaşkanının üçüncü defa seçilmesine karşı bir kampanya yürütülüyor. Bunu da boşa çıkarmak emeliyle işte Haziran’dan evvel yapılacak bir seçimle Cumhurbaşkanımızın tekrar aday olma ihtimali kendiliğinden kuvvet kazanacak. Seçimin erkene alınması bu tartışmaları sona erdirmek ismine da yararlı olabilir. Ben Sayın Erdoğan’ın bunu düşündüğünü zannetmiyorum. O zira üçüncü kere da belirli kurallar oluştuğunda tekrar aday olabileceğini esasen baştan kabul ediyor. Üçüncü sefer adaylık tartışmasını muhalefetin, yani Millet İttifakı’nın beklenen bir hezimete karşı taban hazırlama gayesiyle çıkarıldığını düşünüyorum.
-Siz hukukçu kimliğinizle Cumhurbaşkanı’nın üçüncü defa seçilmesine yönelik tartışmaya ne diyorsunuz?
Bu tartışmayı yersiz buluyorum. Diyelim ki bir itiraz vaki oldu. Bu itiraz hakkında herhalde Yüksek Seçim Kurulu karar verecek. Yüksek Seçim Konseyi’nin da “aday olabilir” biçiminde bir karar vereceğine ben bugüne kadarki kararlarına bakarak ikna oluyorum. Dolayısı ile muhalefet de “olamaz” diyerek itirazını son noktaya kadar götürmesin, seçimlerde de uğraşını tam yapsın. Yani pehlivanın yenileceğini anlayınca mazeret bulmasına gerek yok. Er meydanına çıkıp üçüncü sefer da beşinci kez da olsa “ben seninle uğraş edeceğim” derlerse halkta ayrıyeten bir inanç oluşturur. Yıllardan beri süren bir diploma tartışması var lakin artık o mevzulara bile girmiyorlar. Bu da onun üzere bir tartışma üzere geliyor bana. Geçmişte yaşadığım bir deneyimimi anlatayım. Sayın Ahmet Necdet Sezer’in misyon müddeti Mayıs 2007’de bitiyordu. Ağustos ayına kadar, fazladan Cumhurbaşkanlığı yaptı. TBMM Başkanı olarak göreve benim vekalet etmem gerekiyordu. Bugün seçilme tartışması yapanlar, o günlerde bunu lisana getirmedi. Ben birkaç kez gündeme getirdim, sonra “makamda gözü var” diyecekler diye utandım.
-Muhalefet Nisan ayının başındaki bir seçime onay vereceklerine, bu tarafta oy vereceklerini söylüyor. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?
O niyetli ancak… Eski, yani mevcut sistemle seçime gidelim, yenisi sonra yürürlüğe girsin istiyorlar. Cumhur İttifakı’nın bunu kabul etmesi mümkün değil. Bence Mayıs ayı içerisinde bir seçim olma ihtimali çok yüksek. Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili seçimini farklı mütalaa edeyim. Milletvekilliği seçiminde bir yıldan bu yana takip ettiğim kadarı ile Millet İttifakı’nın daha fazla milletvekili çıkarabileceği, fakat bu sayının hiçbir vakit 320 – 330’u aşmayacağı formunda bir kanaat var. Yani kritik sayı olan 360’ı geçmiyor. Bu sayıyla Millet İttifakı’nın parlamentoda aktiflik sağlaması mümkün değil, Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiği takdirde. Ayrıyeten son vakitlerde AK Parti’nin oyunu yükselttiğini gösteren anketler de var. Fakat değerli olan bence Cumhurbaşkanlığı seçimi, zira yeni sistemde Cumhurbaşkanı yürütmenin başı.
Siz yaklaşık 1,5 sene evvel katıldığınız bir televizyon programında telefon ile bağlandığınızda dindar seçmenin ekonomik şartlar kötüleştiğinde nasıl reaksiyon verebileceğini tariflemiştiniz, bir hac ziyaretine giderken karşılaştığınız bir örnek üzerinden.
Hamaset ile bu iş olmaz. Çok açık. Resmi enflasyon yüzde 80, gayrı resmisi yüzde 180 yani bu çok açık.
-Mevcut sistemde bir revizyon muhtaçlığı var mı sizce?
Yahu onu kendileri düşünsün canım. Ben Cumhurbaşkanı mıyım?
-Beş ayda bu mümkün mü sizce?
Beş günde bile mümkün. İklim değişikliği, üslup değişikliği, yerine nazaran takım değişikliği, yapılacak işlere şöyle bir fiske vurmak bile milletin ümidini toplayabilir.
-Sahada görecek miyiz sizi? Bir de iklim değişikliği dediniz. AK Parti şu anda MHP ile BBP ile resmi olarak, Vatan Partisi ile de gayrı resmi olarak bir ittifakın içinde. AK Parti kurucusu olarak içinize siniyor mu bu ittifak modeli?
Şimdi bu soruya ben karşılık vermemiş olayım. Zira Sayın Cumhurbaşkanımız Cumhur İttifakı’nı çok önemsiyor. Buna yönelik tenkitleri dilek etmiyor. Ben de onu seven bir insan olarak yani methetmediğim, övmediğim şahısları de şu anda eleştirmemek durumundayım. Alanlara dönmeyeceğim. Ben beş periyot, 20 sene milletvekilliği yaptım. Beş sene TBMM Başkanlığı yaptım. Yedi sene Başbakan Yardımcılığı yaptım. Artık bana tekrar ilkokul öğrencisi üzere gel milletvekili ol demek, düzgün insanların gönlünden geçendir de ben bu türlü bir şeyi düşünmem.
-Partinizin seçimi kazanması halinde kabineye girmeyi düşünür müsünüz?
Ben kabineye girmeyi, şunu bunu falan düşünmem. Sayın Cumhurbaşkanımıza da söyledim. Yapılacak misyonlar var. Bu misyonları hiçbir unvan beklemeden dahi yapmak isterim.
-Nedir onlar?
Onlara girmem. Aşikâr yerler iletisi alırlarsa onları da konuşuruz. Yalnızca benim yapabileceğim işler var. Yapmam gereken işler var. Bunlar için bir vazife tevdi ederlerse başım gözüm üstüne.
-Güçlü bir figür olarak görülen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla ilgili sizin de eleştirdiğiniz bir yargı kararı çıktı, ayrıyeten yeni açılan davalar da var. Bu tip yargı süreçleri Cumhurbaşkanı’nın karşısına İmamoğlu’nun çıkması halinde bahtını mı arttırıyor?
Siyasilerin ismi hatalar dışında konuşmalarından, niyetlerinden ötürü yargılanmalarına büsbütün karşıyım. Artık biz kendi yaşadığımız hayatta bizim için yapılanları affetmedik. Fakat bize karşı yapılanların da diğerine yapılmasını da hiçbir vakit gerçek kabul etmedik. Ekrem İmamoğlu bizim rakibimizdir, düşmanımız değil. Fakat düşman gözüyle bakılıyor bazılarına. Hayır, hiçbir parti, hiçbir partinin mensupları düşmanımız değil bizim. Onlarla siyaset arenasında biz çaba ederiz, demokratik bir uğraş veririz. Bizim milletimizin kalbinde mağdurdan yana olmak üzere bir karakter vardır. Bu çok hoş bir karakter.
-Ekrem İmamoğlu’nun mağdur edilme ihtimalinden kelam ettiniz. İmamoğlu’nun yanı sıra bir yandan da Selahattin Demirtaş yedi yıldır mahpusta. Bir siyasi kimliği olan birisinin bu kadar uzun müddettir mahpusta olmasını gerçek buluyor musunuz? Ayrıyeten HDP’nin kapatılma davasına yönelik değerlendirmenizi merak ediyorum.
HDP hukuksal taraftan kapatılabilir. Onlar da esasen “bizi kapatın” ne bekliyorsunuz diye neredeyse itirafçı durumuna düşmüşler. Lakin siyasi istikametten tıpkı çizgide 10 tane parti kapatılmış, hiçbir yararı olmamış. Biz bunun büsbütün ortadan kalkması için 2010 yılı referandumunda unsur koydurduk. HDP kapatılmayı istediği için o tarihte oylamaya katılmadı. Ben dört tane partisi kapatılmış bir beşerim. Fazilet kapatıldı hiçbir günahı yok, Refah kapatıldı hiçbir günahı yok. MSP 12 Eylül’de kapatıldı. Bir de Ulusal Nizam var. AK Parti de 1 oy farkı ile kurtuldu. O yüzden bunu yararsız görüyorum. Ancak vilayetle kapatılsın diyen siyasetçiler var. Artık beş ay sonraki bir seçimden bahsediyoruz. Seçim sürecinin başladığı tarihlerde Türkiye’de herhangi bir parti kapatılmamış bugüne kadar. Bu HDP’nin de kapatılmayacağı manasına gelmez. İsterlerse kapanır. Lakin yahu hukuk varken siyaseten neden düşüneceğiz? Aklı evveller için söylüyorum. Konu bahis olan bir partidir. O parti altı milyonu temsil ediyor. Yerine nazaran beş milyon, yerine nazaran yedi milyon. O vakit siyasi olarak verilen karar o partinin idamı ise o kitlenin de geleceğini, orada milletvekilliği yapanların da geleceğini, onların temsil ettiği misyonun da geleceğini bence Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri düşünecektir. Kaldı ki 10’a 5 ile lakin kapatılabiliyor bir siyasi parti. Onu da biz getirdik. Nitelikli çoğunluk yaptık. Parasına el kondu, bu önlemdir. Parasına el kondu demek kapatılacağı manasına gelmez.
-HDP’nin hesaplarına bloke konulmasıyla ilgili karardaki oylama sonucunu nasıl yorumluyorsunuz?
8’e 7 ile çıktı karar. Türkiye’nin geldiği nokta prestiji ile bir siyasi parti kapatmanın yanlışsız olmadığını düşünüyorum. Onların işlediği cürümlerden ötürü yargılanmaları mümkün. Fakat şahısların partiyi bağlamaması gerektiğini düşünüyorum.
-Sorumun Selahattin Demirtaş kısmı vardı. O da 7 yıla yakın müddettir hapiste…
Valla o bahsettiğin isimle ilgili ben şöyle konuşmak istemiyorum. Zira bir televizyon programında uzun tutukluluktan mağdur olanların durumunu anlatırken bu ismi gazeteci arkadaşlar bana sorunca onlar hakkında söylediklerimden dolayı evvel Bahçeli, arttan sayın Cumhurbaşkanı beni itham eden konuşma yaptılar.
-O süreçten sonra Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etmiştiniz…
Ben bu koşullar altında istişare heyetinde bulunamam, ayrılıyorum dedim. İstifa dilekçesini gönderdim. Artık tekrar amaç olmayı istek etmem. Lakin bir ironi yapayım. O dediğin şahısla ilgili olmayan bir kanaatimi söyleyeyim. O da mesela Alaattin Çeliktaş diye biri olsun. O da diyelim ki Çemizgezek Cezaevi’nde yatanlardan birisi. Şayet hakkında mutlaklaşmış bir mahkumiet kararı yoksa kesinlikle tahliye edilmelidir diye düşünüyorum.
-Gündemde Sinan Ateş cinayeti var. Partinizin en güçlü ortağı MHP’nin içinde bir birtakım isimler Sinan Ateş cinayeti ile ilgili itham ediliyorlar. Cinayet, MHP içinde de reaksiyon çekti, istifa edenler var. Bir yandan da Cumhurbaşkanı’nın bu bahsin çözülmesi ile ilgili adım attığı belirtiliyor. Siz bu cinayeti nasıl yorumluyorsunuz? Bu isimli hadise mı? Bu bir siyasi suikast mi?
Bir kez bu çok alçakla işlenmiş bir cinayettir. Bilhassa eşi ve iki tane kız çocuğu ile fotoğraflarını görünce olağanüstü üzüldüm. O kız çocuklarının babasız kalmalarından kahpece bir cinayetle taammüden öldürülmesinden olağanüstü keder duydum. Yapabileceğim tek şey onun hakkında bir Fatiha okumaktı, Yasin okumaktı. Bunu da yaptım. Bunun dışında bir yorum yapmayı çok şeyler bilsem de gerçek bulmam. Zira birilerinin amacı olmak istemem. Ancak bu bahiste benim, yani samimi olarak duyduğum kadarı ile Sayın Cumhurbaşkanı da fevkalade üzülmüş, neye mal olursa olsun bu işin bütün istikametleri ile araştırılmasını istemiş. Kendisinin, Sinan Ateş’in ailesiyle görüştüğünü tabir ediyorlar. Tahminen de aşikâr bir projenin sonucu olarak öldürüldü. Kızlarının hatırına, eşinin hatırına bu cinayetin sonuna kadar aydınlatılması lazım. Cumhurbaşkanımızın talimatının “Bu olayı aydınlatacaksınız” formunda olduğunu çok yakınlarından duydum, bu da beni çok keyifli etti. Erbakan Hoca, karşı tarafta kendi ortalarında bir tartışma olur da bize bir şey sorarlarsa “Onlar birbirlerini bizden yeterli tanırlar ve genelde iki taraf da yanlışsız söyler” kederi. Ben de Erbakan Hocamızın kelamına uygun olarak, o taraftaki tartışmalara katılmak istemiyorum.
-Bu ortada Ağustos ayında Cumhurbaşkanı ile birlikte kürsüye çıktınız Manisa’da, çok uzun bir vakit sonra…
İki dakikalığına.
-Aranızdaki buzlar eridi mi? Helallik istemiştiniz zira sonra bir görüşmeniz oldu mu?
Ben 1978’den beri Tayyip Bey’in gerçek dava arkadaşıyım. Tıpkı ülkü için birlikte omuz omuza çalıştık. Allah isteği için siyaset yaptık. Milletimizin önünü, bahtını açmak için uğraş ettik. Bizim dava arkadaşlığımızda daima hoş şeyler vardır. Evet, beni çok kıran, üzen bir konuşma yaptı. Lakin biz birbirimizi her vakit bağışlayabiliriz. Bunun yolunu, tekniğini bilen insanlarız. Bizim dava arkadaşlığımızı, oburlarının mafya başkanlarıyla yahut kabahat örgütü önderleriyle bir ortadaki fotoğraflarına bakarak değerlendirmeyin. Dava dediğimiz şeyin aslını, biz kardeşler olarak bugüne kadar bilerek ve isteyerek uyguladık.